Hoşgörü Şehri Safranbolu

Şubat başında en nihayetinde Safranbolu’ya gidebildim… Yıllardır orada dişhekimliği yapan bir arkadaşım var ve bir türlü fırsat bulup gidememiştim  ta ki şubat başına kadar… Havanın çok da sert olmadığı bir haftasonu gece 1 de Ulusoy Turizm ile yola çıktım. Safranbolu’ya İstanbul’dan Metro, Safran ve Ulusoy Turizm’in seferleri var. Eğer haftasonunu geçirmek için gidiyorsanız size tavsiyem gece 1 otobüsü ile gitmenizdir (Tabi ki otobüste uyuyabiliyorsanız)Yolculuk 5- 5.5 saat kadar sürüyor… Sabah 6.30 gibi Safranbolu’da idim. Bir hafta önce yağan yoğun karın izleri hala şehrin üzerinde, erimeye yüz tutmuştu.

 

 

 

Kahvaltıdan sonra şehri turlamaya başladık. Sürekli resimlerini belgesellerini gördüğüm Safranbolu’yu en nihayetinde artık ben de fotoğraflıyordum. Savaş yıllarında buranın işgal altında kalmaması bu güzel şehrin günümüze kadar doğal haliyle mümkün olduğu kadarıyla çıkmasına vesile olmuş. Zaten sokaklarında yürürken de buna bizzat gözlerinizle şahit oluyorsunuz. Hani yani yanınızdan arabalar geçmese kendinizi 60-70 sene evvelinin Anadolusunda hissedebilirsiniz.

Safranbolu, Unesco’nun Dünaya üzerinde Kültür Mirası Şehirler olarak isimlendirdiği şehirler arasına 1994 yılında girmiş. Bu sebeple bu şehre ayrı bir önem verilmiş durumda, heryerde bir restorasyon çalışması görmek mümkün.. Bir de Japon turistleri tabi… Heryerdeler… Ellerinde fotograf makinesi bütün dünyayı kareledikleri gibi Safranbolu’yu du kareliyorlar.

 

 İlk durağımız Eski Çarşı… Her gittiğimiz yerde ağzım açık izliyorum… Tarih resmen konuşuyor burada… O eski ahşap panjurlar ardından kimlerin neleri gördüğünü duyduğunu haykırıyor adeta.. Dikkatimi çeken başka birşey olmuştu ki arkadaşım ben sormadan söyleyiverdi… Evlerin kapıları birbirlerini görmüyor.. Yani karşılıklı iki evin kapısını birbirine bakmıyor.. Muhakkak bir çaprazlık söz konusu… Birisi biraz daha beri tarafta oluyor… Sonra yine çok önemli bir ayrıntı var ki  bunu duyduktan sonra evlere daha dikkatli bakar olmuştum.. Evler birbirinin güneş ışığını  kesmeyecek şekilde yapılmış durumdular… Bu sebeple klasik safranbolu evlerinde ilginç bir yapılanma göze çarpar… Evler yerden yukarılara dogru düzenlü bir yükselme halindedir… Altta olan ev arkadaki eve göre biraz daha çapraz yapılmıştır.. Bir fotograf karesine baktığınızda o karedeki evlerin hepsinin penceresini görmeniz mümkündür… BU gerçekten hayran olunacak bir yaklaşım.. Hoşgörünün bu kadar yoğun olarak yaşandığı ve dahası uygulamalarla gösterildiği başka bir şehre ya da şeye tanık olmadım… Bu sebeple yazımın başlığını da “Hoşgörü Şehri” dedim zaten. Günümüz insanının en çok ihtiyaç duyduğu şey biraz hoşgörü… Önyargıdan bir nebze olsun uzaklaşabilmektir ve bu ihtiyacımız yanıbaşımızda tarihi Safranbolu evlerinde kendini açık ediyor… Umarım “hoşgörü” bu ahşap evler gibi tarihte kalmayacaktır.

Safranbolu’da pansiyon hizmeti veren pek çok yer mevcut. Bu sebeple yapacağınız bir iki günlük ziyaretlerde buraları rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ancak tavsiyem bunu yazın yapmanızdır… Kışın kaldığınız yerlerde üşüyebilirsiniz. Yemek yiyecek bir çok yer var. Pek çoğu da klasik Anadolu mutfağından yemekler sunuyor.  Oradaki arkadaşımın tavsiyesi ziyaret için en güzel zamanın Mayıs haziran ayları olduğuydu.

Buraya gelmişken  kesinlikle Gül şurubu ve meşhur Safranbolu lokumu ile ikram edilen Türk kahvesini içmeden dönmeyin. Bu eşsiz lezzeti tadabileceğiniz yer Tarihi Yemeniciler  Arastasıdır. Bu arasta eşsiz güzellikteki el işçiliği örneklerini de teşkil eden , kesinlikle görmeniz gereken bir yer. Burada insan kendini kaybediyor. Can çekişen el işçiliğinin en güzel örnekleri ile adeta aklı başından gidiyor insanın.

Giderayak arastadan aldığım bir kaç küçük süs eşyasının yanına bir de lokum katmayı düşünüp lokumcularda alıyoruz soluğu. Safranbolu Safran Çiçeği ile meşhur şehrimiz, ve ondan yapılan safran lokumu ile. Safran çiçeği son derece narin olmakla birlikte oldukça güç şartlar altında yetişen iki üç yılda bir çiçek veren çok emek isteyen bir çiçek. Ancak çekilen çile sonucu kesinlikle değiyor. Tabi günümüzde artık Safran çiçeği yetiştiriciliği bunca zahmetten dolayı bitme noktasında… Safran çiçeği yıllarca mürekkep ve boya yapımında kullanılmış, bunun yanında sinirleri yatıştırıcı olarak kullanılmış, sindirim sistemi rahatsızlıklarına, kalp ve damar rahatsızlığına, kaşıntı sivilce ve alerjik reaksiyonlara, karaciğer rahatsıklarına faydalı olduğu söylenir.

Her güzel şey bitermiş… cümlesinden hareketle bizim de kısa  ziyaretimiz bitiyor. Ziyaretim esnasında bu güzel ülkede yaşadığım için birkere daha şanslı hissettim kendimi.. Her ne olursa olsun, yine de şanslı hissettim kendimi…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
GuYaR

GuYaR

Yaşamının her anında verimlilik odaklı bir endüstri mühendisi. Dijitalleşme üzerine kafa yorar, iyi bir kitap okuyucusu olmaya çalışır. Eski girişimci. Her daim yazmaya meraklı...İyi bir Football Manager oyuncusu ve hepsinden öte iyi insan olma gayretinde.