Unutmak Üzerine
Yakın zamanda bir yazı yazmıştım alışmak üzerine. Alışmak bir yerde ilk karşılaşmayı, farklılığı unutup bir şeyi sıradanlaştırmadan ibarettir demiştim. Bunun üzerine bir yazı da unutma üzerine yazmak istedim. Bunu yazıyı aslında dün yazacaktım. Tam da 17 Ağustos yıkımının yıl dönümünde… Hani unuttuğumuz o hazin yıkımın yıl dönümünde ama yazamadım daha doğrusu unuttum.
Bir yerde hafıza-i beşer nisyan ile maluldur söylemine örnek teşkil ettim. Böyle bir sözümüz vardır. Öyle veya duymuşsunuzdur. Bazen bir savunma cümlesi olarak bazen bir sessiz isyan cümlesi olarak muhakkaktır ki bu sözü duymuşsunuzdur. Ne demektir bu söz ? Bu söz şöyle der ey insanoğlu sen unutursun, unutmaya mahkumsundur…. Düşünürsün konuşursun ama aynı zamanda unutursun da…Bu senin eksik yönlerinden biridir. Evet hem de ne eksik.. Öyle bir eksik ki ders almamız gereken nice musibeti bile görmezden gelmemize sebep olan bir eksiklik. Bu elbette bir savunma değil…Ne yapayım kardeşim unutuyorum işte diyerek kimse kurtulamaz.
17 Ağustos 1999 depremi Türkiye’de feci bir yıkıma yol açmış, binlerce ocak sönmüş, on binlerce çocuk yetim öksüz kalmıştır. Ve bunu insanoğlu kendi eli ile yapmıştır. Kısa dönemli kazançlar uğruna bir daha hiç bulamayacağı bir değeri, canını feda etmiştir. Bu yıkımın ardından deprem sigortası yapı denetimi gibi bir sürü önlem alınmıştır. Geç de olsa binlerce can yanmış da olsa önlem alınıyor olması sevindiricidir. Ancak yine yakın zamanda gördük ki aslında alınan önlemler de pek yeterli olmamış. Neden ? Çünkü işin içinde insan var. Kafalar değişmedikten sonra, insan her zaman bildiğini okumaya devam eder. Buyurun bir örneği… Herkes televizyonlarda izlemiştir. Konya’da tüp gaz patlaması sonucu çöken Kur’an Kursu ve maalesef hayatının daha gençlik dönemine bile adım atamadan bu dünyadan göçen on sekiz can… Hani nerede kaldı önlemler, nerede kaldı 17 Ağustos depreminde aldığımız dersler… İşte tekrar etti tarih. Mehmet Akif, hiç ibret alınsaydı eder miydi tekerrür tarih demiştir. Evet gördük ki ders almıyoruz ve her seferinde yine yeni yeniden aynı durumlarla karşılaşıyoruz. Aslında burada asıl problem ders almamak değil; asıl problem unutmak….
Unutuyoruz… Bugün bize yapılanı, milleti kandıranları, vatanı satanları, bize kurşun sıkanları, arkamızdan kuyumuzu kazanları, ağır yıkımları, yalanları…Hiç düşünmeden unutuyoruz… Utanmadan unutuyoruz…
Korkarım ki bir gün gelecek kim olduğumuzu ne yaptığımız kim olduğumuzu nereden gelip nereye gittiğimizi de unutacağız. Her şeyi bir kalemde unutacağız.. O zamanda hafiza-i beşer nisyan ile maluldur sözünün arkasına mı sığınacağız? Tabi eğer onu da unutmazsak…
Not: Bu yazıyı ilk liparite.wordpress.com adresinde yayımlamıştım.